Sanatçı Ahmet Özhan'dan Yasemin.com'a özel açıklamalar
Magazin Gündemi Magazin Haberleri Magazin Trendleri Yasemin Magazin Busenur çalık Busenur çalık Haberleri Ahmet özhan Haberleri Ahmet özhan Kimdir Ahmet özhan Röportaj Kadin / / April 05, 2020
Usta sanatçı Ahmet Özhan, 50 yılı aşkın süredir sanat hayatını başarılı bir şekilde sürmesinin formülünü ve sanatçı olmasına rağmen mütevazi duruşunun neye borçlu olduğunu, Yasemin.com editörlerinden Busenur Çalık'a açıkladı.
Yasemin.com/ÖZEL
Türk Musikisinin duayen ismi Ahmet Özhan, Yasemin.com mikrofununa verdiği röportajda, babasının memuriyet yıllarında yaşadığı Anadolu hayatından bahsederek, 50 yılı aşkın süredir sanat hayatında başarılı bir şekilde ilerlemesinin Cenabı Hakk’ın lütfu ve keremi olduğunu vurguladı. Alçak gönüllüyle tanınan Ahmet Özhan,"Bu duruşu neye bağlıyorsunuz?"sorusuna "Benim tek sevdam Muhammedi olmak" diyerek sözlerine devam etti.
"BENİ ORALARDA GÖREMEZSİNİZ"
Babanızın memuriyeti nedeniyle çocukluk yıllarınız Anadolu’nun farklı yerlerinde geçti. O günler ile paylaşmak istediğiniz ilginç bir anınız var mı?
Yani Ahmet Özhan, İstanbul, şan şöhret filan deyince beni bir otel lobisinde görmeyi uman kişiler beni oralarda bulamazlar bile. Nerede bir gönül sohbet, esnaf ortamı vardır -kahveci arkadaşım, araba tamircisi arkadaşım var, her türden arkadaşım var- oralarda beni görebilirler. Bunun bende bu derece kolay yaşanır ve zevk alınır hale gelmesinde
"CENABI HAKK'IN LÜTFU VE KEREMİ"
50 yılı aşkın süredir sanat hayatınızı devam ettiriyorsunuz. Yıllardır hem sesinizi hem de formunuzu nasıl koruyorsunuz? Bunun için yaptığınız özel şeyler var mı?
Koruma gayreti göstermediğim için herhalde doğal olarak böyle devam ediyor. Fizik ve sesim için özel hiçbir gayretim yok. Son derece doğal bir orta sınıf yaşamı sürüyorum. Arkadaşlarımı ve onlarla olmayı çok severim. Sevgi ve huzur ortamı beni biraz da genetik, Cenabı Hakk’ın lütfu ve keremi, hepsi bir araya gelince hale kendimi genç zannediyorum.
"BENİM TEK SEVDAM MUHAMMEDİ OLMAK"
Biz yıllarca sanatçıları kaprisli, topluma tepeden bakan insanlar olarak tanıdık. Ancak siz bu kaprisli sanatçı tavrından çok uzak görünüyorsunuz. Bu duruşu neye bağlıyorsunuz?
Alçak gönüllük değil bu. Olması gereken davranış bu ve bunu alkışlamak gerekmez. Mesela babam sınıf geçtiğimiz zaman aferin demezdi. Senin işin o zaten, bir de aferin mi diyeceğiz, derdi. Yani insan olup hayatı paylaşmak, dayanışma içerisinde olmak, güzellikleri paylaşarak çoğaltmak, dertleri paylaşarak azaltmak imkanını tercih etmeyip de başka türlü olmayı sevmedim. Benim tek sevdam Muhammedî olmak. Başka bir sevdam yok. Bunun özellikle altını çizmek isterim, bütün tasavvuf yolları, dinin ortaya koymuş olduğu bütün biçimler, hepsi ve hepsinin tek bir gayesi vardır: Muhammedîliğe yetişebilmek ve ulaşabilmek. İster Kâdirî olsun ister Mevlevî; ister Cerrahî olsun ister Rıfaî olsun ismi, hiç önemli değil. Onların hepsinin tek bir amacı vardır; Muhammedî anayola çıkarmak ve çıkmak. Onun için Muhammedîliği bu şekilde vurgularken o detayları yok sayarak konuşmuyorum. Burasına çok dikkat edelim. O detaylar olmasa Muhammedî olmayı insan tek başına kendi nefsine kul olmuş beyniyle, hiçbir yere varamaz. O büyüklerimizin himmetleri, nefesleri, nazarları ile Muhammedî olma yolunu bulmaya gayret ediyoruz. Bunun altını özellikle çiziyorum.
Ahmet Özhan bundan sonra kalan hayatında sadece 5 şarkı dinleyebilecek olsa bunlar hangi parçalar olurdu?
Şarkılar, insanın hangi şartlarda ve psikolojide olduğuna bağlı tercih edilir. Kafadan şu bu değil. Ama baksam bir şeyler çıkarırım. Şarkıların manaları da zaten kişinin tefsir gücüne tabidir. Hayata nasıl bakıyor ve nasıl düşünüyorsa, o sözler onu söyler zaten. Mesela biz bu kanalda senelerce Tuğrul Bey ile birlikte Şarkılar Seni Söyler adında bir program yaptık. Şarkılar Sen’i (Peygamber Efendimiz'e atıf yapıyor) söyler… Bütün şarkılar tek bir Sevgiliden bahseder aslında. Kim onu, Ayşe Fatma için anlar, ama gönlündeki sevgilisini bulmuş ve yerli yerine koymuş olan kişiler kendi sevgilisini anlar… Bu yüzden beni öyle beş şarkı ile sıkıştırma. Hangi şarkı olursa olsun ben onu, imam bildiğini okur diye bir laf vardır ya, ben onu sevdiğim şarkı haline dönüştürmesini Cenabı Hakk’tan niyaz ederim.
Sıkıştırmayın dedikçe sıkıştırdınız, madem söyleyeyim:
‘Severim her güzeli senden eserdir diye’ ve ‘Gözlerinden içti gönlüm neşeyi/Senden öğrendim gönülden sevmeyi’. Bu iki eser benim hep zikredebileceğim eserler. Manada güzel, ruhta güzel, tende güzelsin/Ey Sevgili, sen elde değil bende güzelsin’ veya ‘Rüya gibi uçan yıllar biraz durun, durun biraz’ gibi çok şey sayabilirim. Şarkılar benim çocuklarım gibidir, birbirlerinden çok fazla ayıramam. Bir ömür yaşadım onlarla ben.
"ÇOCUKLARINIZA UYUMADAN ÖNCE BİR SATIR KİTAP OKUYUN"
Başucu kitabınız var mı?
Başucu kitaplarım var. Sık sık değişiyor. Tasavvufi kitapları tercih ediyorum. İsim veremeyeceğim, bugün yine eşim, “Masa üstünde, yine bunlar ortaya çıktı” diye, yığınlar olmuş kitapları kütüphanede bir yerlere koymaya çalışıyordu. Bize şunu öğrettiler: İnsan çalışmaktan yorulmaz. Tarih mi okuyorsun, dinlenmek için coğrafyaya geç. Fizik mi okuyorsun, dinlenmek için kimyaya geç. Onun için, her tür kitap var başucumda. O anki modum hangisini istiyorsa ondan en azından bir iki sayfa, gözlerim ağırlaşıncaya kadar… Gerçi kitap uyumak için okunmaz. Fakat şöyle bir şey var, benim mürşidim, büyüğüm, Muzaffer Ozak Efendi derdi ki: “Çocuklar uyumadan önce bir satır dahi olsa bile kitap okuyun. Çünkü Cenabı Hakk’ın ilmi kuluna lütfedeceği zamanın ne zaman olduğunu bilemezsiniz. Ola ki o zaman olur.”
Yani hiçbir şey yapamadıysanız, yoğun bir günden sonra yatağınıza uzandınız, hiç değilse iki satır okuyun, öyle yatın. Ola ki Cenabı Hakk sizin o gayretinizden dolayı size okumadığınız kitapları bile öğretir, derdi. Buna inanıyoruz, onun için her fırsatta iki satır okumaya ve dinlemeye çalışıyoruz.
Nasıl bir babasınız?
Yumuşak bir babayım, hiç kıyamam. İyi mi kötü mü tam kestiremiyorum. Zaman zaman sarsmak da lazım herhalde ama ben onu yapamıyorum, kıyamıyorum. Çok da fazla bir lüzum da ortaya çıkmıyor gerçi ama yine de çocuğa sevgini çok göstermek ve toleranslı olmak ona çok zaman hayır getirmiyor. Her zaman Efendimiz’in (sav) evsatuha ölçüsünü unutmamak lazım. Orta kararda. Ne çok gevşek bırakmak ne de çok sıkı tutarak onu bunaltmak olmadan, evsatuha bir muamele ile. Çocuk kesinlikle ebeveynin sevdiğini bilmeli. Sevgi açlığı çocuğun hayatını mahveder. Sevildiğini bilmeli ama bir taraftan da, “Şöyle yaparsak da haşlamayı yeriz” gibilerinden de dipte bir duygusu da olmalı. Sonra o saygıya dönmeli. Bizim anne ve babaların çocukta hoşlanmayacağı şey nedir? Onun zarara uğramasını önlemektir. Onun için prensipli olmak her zaman daha güzeldir. Ben doğruyu söylerim, sonra onun karşılığını onun bana vermesini isterim. İyice böyle gırtlağına çökmekten ziyade, bu doğrudur, bu yanlıştır, burada bununla beraber olmakta fayda vardır derim.
Karşı tarafın da bunu anlamasını ve uygulamasını isterim. Bazen yeterli olmuyor. Bazen ısrarcı olmak lazım herhalde. Yeterli olmadığı zaman da üzüntü bize düşüyor. Tabii onun adına üzüntü bize düşüyor, yoksa ben şahsım adına iman etmişim. Allah ile arası iyi olan kulların mahzunluğu, hayıflanması olmaz. Eğer bir hayıflanmam varsa, Allah ile aramda bir sıkıntı var demektir. Kendimi tekrar gözden geçirip çekidüzen vermem lazım diye düşünürüm. Allah kuluna dert vermez, kul derdi kendisi üretir. Çocuklarla olan münasebet de öyle. Netice itibariyle yumuşak bir babayım. Çok memnun muyum bilmiyorum ama başka türlüsünü de yapamıyorum. Herkese karşı öyleyim yani. Yumuşak bir insanımdır.
Bilginizi, birikiminizi aktardığınız, yetiştirdiğiniz bir öğrenciniz var mı?
Ortada vakıf bir adam olarak, ortamlarda konuşuyorum. Orada burada konserlerim oluyor. Bununla benim duruşumdan ve yaşayışımdan zevk alan kardeşlerimizin istifade etmesini temenni ederim. Öteki taraftan, Haliç Üniversitesi Konservatuvarında Türk Müziği Bölümünde yüksek lisans talebelerim var, onlarla çalışıyoruz. Karagümrük’te Türk Tasavvuf Musikisi ve Folklorunu Araştırma ve Yaşatma Vakfı’nda bulunuyorum, oradaki kardeşlerimizle meşkler ve sohbetler yapıyoruz. Onun haricinde birebir yetiştirilecek bir durum da yok. Aynı şeylerden büyük ölçüde zevk alıp hayatı paylaşmakla, ders vererek yetiştirmek olabilecek bir şey değil yani.
SANATÇI AHMET ÖZHAN KİMDİR?
26 Ağustos 1950 tarihinde babası polis olduğundan orada görev yaparken Şanlıurfa’da doğan Ahmet Özhan'ın gerçek ismi Ahmet Katıgöz'dür. Babasının görevi nedeniyle ilk ve orta tahsilini muhtelif il ve ilçelerde yapan Ahmet Özhan, 1960'lı yılların sonlarında İstanbul Belediye Konservatuarı ve Üsküdar Musiki Cemiyeti'nde müzik eğitimini tamamlamıştır. Üsküdar Musiki Cemiyeti ve İstanbul Belediye Konservatuarı'nda eğitimini sürdürürken, bir yandan da sahne ve plak çalışmaları yapan Özhan, ilk profesyonel sahne deneyimi 1968 yılında Bebek Belediye Gazinosunda yapmıştır.
1970’li ve 1980’li yılların popüler Türk Müziği yorumcusu olarak kendini Türk halkına tanıtan Ahmet Özhan, 1991 de kurulan, Kültür Bakanlığı İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu'nun kurucusu ve genel yönetmeni oldu. Klasik ve tasavvuf müziği alanındaki en iyi solistler arasında yer alan usta sanatçı, topluluk çalışmalarını Konya Mevlana İhtifalleri'nin yanı sıra, İstanbul Festivali gibi etkinliklerde verdiği klasik ve tasavvuf müziği konserleriyle sürdürmektedir.Bir iftar yemeğinde tanıştığı Muzaffer Ozak ile manevi dünyaya dalan Özhan, Mevlevilik yolundan yürüyerek Türk Tasavvuf Musikisi alanında bir çok çalışmalara imza attı.1998 yılında Devlet Sanatçısı unvanını alan Ahmet Özhan, Mevlana'nın ölüm yıldönümündeki Şeb-i Arus törenlerinin de vazgeçilmez ismi oldu.
ALBÜMLERİ:
2007 – Yüzyılın Şarkıları
2005 – Mevlana'nın Dilinden
2005 – Hüzünlü Gurbet
2003 – Rüya
2003 – Nostalji
1999 – Güldeste 3
1998 – Güldeste 2
1988 – Gel
1987 – Hoşgeldin
1985 – Ömrümün Baharı
1984 – Hüzün
1981 – Güneşin Battığı Yerde
1978 – Geceler Gariplerindir
1977 – Bir Tanem
1976 – Ahmet Özhan 76
1975 – Günümüzün Sevilen Şarkıları ile Ahmet Özhan
1974 – Ahmet Özhan
GÜNÜN ÖNE ÇIKAN MAGAZİNHABERLERİ
İLİŞKİLİ HABERProf. Dr Canan Karatay: Pastırma pişmediği için en sağlıklı ettir